Geçmişten bir hâl ehli. Hâlden anlayanlar için!
Bilgisayarımın içini karıştırırken eski fotoğraflar arasında buldum yukarıdaki “yansımayı”. Devamı da var. Onları da buraya zaman zaman ekleyeceğim. Yukarıdaki fotoğrafı Mevlevi Camii girişindeki müzeden çekmiştim, geçen yıl. Düşününce hâtırladım: Günlük güneşlik bir gündü. Camii avlusuna gitmiş, oradaki bankların birine çöküvermiş, Erenlerin hangi hikmetle buralara kadar geldiklerini düşlemiştim.
Bir sabah erken uyanmış ve çarşıya yollanmıştım. Gedik Ahmet Paşa Camii avlusundaki tenhalık ilgimi çekmiş, o tarafa yönelmiştim. Avluda dolaşırken ona rastladım, kolu kanadı kırılmış, bir ölüden farksız bir biçimde öylece duruyordu. Gönlüm razı olmadı, fotoğrafladım.
Afyonkarahisar’ı dışarıda tanıtan iki önemli festivali var: Birisi Caz Festivali, diğeri ise Klasik Müzik Festivali. Geçenlerde Radikal gazetesinde okudum. Bu yıl 5-11 Nisan arasında gerçekleştirilecek olan Afyonkarahisar Klasik Müzik Festivali yeterli sponsor bulunamadığı için yapılamama ihtimali varmış. Üzüldüm!
Afyonkarahisarlı bir müzik öğretmeni olan Hüseyin Başkadem, bu iki festivali günüllü olarak uzun yıllardır yapıyor. Afyon’umuz ulusal medyada ne güzel festivallerle anılıyor. Okullarda öğrencilere müzikle ilgili bilgiler veriliyor.
Afyonkarahisarlı iş adamları bu işe yardımcı olmalılar. Her yıl Afyon’umuzda düzenlenen bu festivale sahip çıkmalılar.
Bu yıl da Klasik Müzik Festivali yine önceki yıllarda olduğu gibi aynı coşkuyla yapılmalıdır.
Cumartesiler pikniğe ayrılmıştır. Hayır, benim böyle bir plânım yoktu. Hava yine insanı evden dışarı kapağı atmaya zorlarcasına güzeldi. Balkonun kapısını açtık, mutfak penceresi öteden beri hep açık zaten. Dışarıdan ilkbahar “gel gel” diye tebessüm ediyor, dayanamadık. Kendimizi dışarı attık. En yakın marketten tavuklarımız, etlerimiz…
Hıdırlık, oturduğum eve yakın sayılır. Hem bu güzel havalarda yürüyüş keyifli oluyor. Yürüdük…
Hıdırlık geçmiş yılların aksine bakımsız. Hıdırlık’ın tam ortasında yarım futbol sahası büyüklüğünde bir havuz var. Bu havuz yaz başlarında suyla dolduruluyor. Bizim gittiğimizde içinde su yoktu. Bomboş ve insana hüzün veren bir boşluk duygusu veriyor. Aklımdan “Bu kadar büyük havuz yapmaya ne gerek vardı?” diye geçmedi desem yalan olur. Bu kadar büyük bir yerde yüzlerce ağaç yetişir. Üstelik havuz boş olduğu için bu civarda alkol kullananlar içki şişelerini kırmışlar. Susuz havuzun içi cam kırıklarıyla dolu.
Hıdırlık Afyonluların piknik yapabildiği üç-beş yerden bir tanesi. Belki de en ağaçlık yeri. Hıdırlık dışında insanlar Devlet Parkı’na, Fuar Hastanesi civarına ve ilginçtir, Özdilek tarafındaki şehir mezarlığı önüne piknik için gidiyor.
Biz de bu tatil gününün bir kısmını yukarıdaki fotoğrafda gördüğünüz Hıdırlık’ta geçirdik.
Her piknikten dönen insan gibi üzerimiz mangal kömürü isi kokarak eve döndük. “Artık bana tavuktan ve etten bahsetmeyin, yeter!” diyerekten.
Mevsimlerin de ayarı kaçtı galiba. Çok değil, 2-3 yıl öncesine kadar, Afyon’da kar diz boyu olurdu. Hattâ iş makinalarının kar temizlemekten harap düştüğünü yollarda kenara çekilmiş durumlarından anlayabilirdiniz. Değil ağaçların çiçek açması, henüz Ambaryolu’nun buzu çözülmemişti bile.
Evet, Ambaryolu dedik de, kış demek Ambaryolu’nun kaldırımlarımlarında neredeyse beton hâline gelmiş buzları görmek demekti. Burası bir de güneş görmüyor. Esnaf hergün temizlemekten bıkmış olurdu. Ne yapsın adamlar, temizliyorlar, akşam bir ayaz, sabah yine kapı eşikleri buz…
İl olarak “karasal” iklimi bıraktık, Akdeniz iklimini yaşıyoruz. Yağmur, ılık esen bir rüzgar… Bir denizimiz eksik!
“Küresel ısınma” filan derken acaba gerçekten mevsimlerin ayarı mı kaçtı? Ya da gelişmiş ülkeler dünyanın DNA’larıyla mı oynuyor?
Bugün gün iyi başlamıştı. Hava günlük güneşlikti, insanlar sokaklarda dolaşıyor, bu güzel günün tadını çıkarıyorlardı. Ben de öyle yaptım, çarşı-pazar dolaştım, güneşin tadını çıkardım. Sonra eve döndüm. Tam bilgisayarımı açmıştım ki, dışarıda çığlıklar… Ben de evden çıkarak o tarafa koştum.
Adnan Menderes Bulvarı üzerinde, 2. Nizamiye‘nin önünde trafik kazası olmuş. Bir insan kalabalığı ki… İki kişiyi yerde yatıyor olarak gördüm. Moralimse sıfır…
Sanırım bizi yönetenler bu cadde üzerine hiç çıkmıyorlar. Adnan Menderes Bulvarı yani askeriyenin bulunduğu cadde gece yarısı bile motosiklet yarışları yapılıyor. Karşıdan karşıya gündüzleri burada geçme imkanı yok. Sürücüler ise mübarek hepsi formula yarışçısı…
Yayaya hiç saygı yok. Arabanız var diye hızlı gitmek zorunda değilsiniz baylar ve bayanlar…
Yayalara saygılı olmak bu kadar mı zor? Bakın, bugün meydana gelen kazada iki kişi yaralıydı galiba. N’olacak bu insanların hâli, bir düşünün.
Hız kaza getiriyor. Sürücülerin bilinçlendirilmesi gerekiyor. Yetkililerin bu işe zaman ayırması gerekiyor. Trafik en büyük sorun. Şehir içinde bile sanki şehirlerarası yoldaymış gibi her gün kazalar oluyorsa; bunu bir düşünmek gerek.
Bugün uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yaptım: Nur Lokantası’na işkembe çorbası içmeye gittim.
Bu lokantaya bir arkadaşımla beraber en son yerel seçimlerden önce gitmiştim. Orada şimdiki belediye başkanını görmüş ve arkadaşıma “İşte yeni başkan” demiştim. Bugün ise “eski başkanı” orada gördüm. Sanırım çorbasını içmiş veya yemeğini yemiş, lokanta sahibiyle muhabbet ediyordu.
“Hayırdır inşaallah” dedim kendime, işkembeye yumuldum.
Oradan Kocatepe’yi (burası eski-yeni kitapların satıldığı bir mekân) gezdim. Aradığım kitabı bulamadım. Hangi kitabı arıyordum? Tarık Buğra’nın “Gençliğim Eyvah”ını…
Üniversitenin olması Afyonkarahisar’daki kitap piyasasını hareketlendirmiş. Bu kadar çok kitabı ilk defa bir arada görüyorum. Eski kitaplar da var burada. Örneğin, Nazlı Ilıcak’ın 1976 yılında yayınlanmış bir kitabını dahi burada gördüm. Gözüm, Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam”ını aradı, ama göremedim. “Anayurt Oteli” vardı yalnız bir köşede.
Afyonkarahisar Otobüs Terminali’ni merak eden çok kişi vardır.:) Bunu düşünerek fotoğraflarını koyalım istedik. Eski otobüs terminalini de burada anmak isterim. Eski otogarla yenisi arasında dağlar kadar fark var. İlimize gelen misafirlerin deyişiyle, “Afyon’da havaalanı yok ama havaalanı gibi otogarınız var.” diyorlar. N’apalım, biz de yeni otogarımızla avunuyoruz artık.
İl olarak havaalanı merakımız henüz sönmese de, otogarımız hakikaten bir havaalananı görünümünde.
Otogardaki esnaflarımızı tebrik etmeden geçmemek gerek. Eski otogarımızı da buradan anarak. Hattâ, “Madem bu işi biliyordunuz, niye bu kadar geciktiniz?” demek gerek.
Birkaç gündür medyada bir haber çıkıyor. Türkiye’nin ilk bal ormanı Afyon’da kurulacakmış. Dönüp dolaşıp aynı haberleri görünce aklıma şu geldi: Bal tutan parmağını yalar.
Konuyla ilgili haberlerin linkleri.
Harika bloglarla karşılaşıyorum. Bu blogları sık kullanılanlarıma eklediğim hâlde sonradan onları unuttuğum zaman oluyor. Unutmadan sevdiğim bir blogu tanıtmak istiyorum. Bloglar hem öğretici, hem de isterseniz yazılanlara itirazınızı yorumlar kısmına yazarak katılabileceğiniz değişik bir platform. Etkisi gün geçtikçe artan blogların, ülkemizde de artık popüler olma yolunda ilerliyor.
Markalar blogları da görmeye başladı. Ülker‘in blogger’lara gönderdiği “hediye paketinin” yankıları Friendfeed’de hissedildi. Henüz yeni olan bu türden girişimler elbette blogcuları hem sevindirdi, hem de biraz kuşkuya düşürdü. Neticede yeni olan blog anlayışı zamanla neleri değiştirebileceği veya neleri blogger’lardan alıp götüreceğini zamanla göreceğiz.
Konuyu dağıtmadan şu sık kullanılanlara eklediğim ve zevkle okuduğum bazı blogları burada linkini de vererek tanıtmak istiyorum.
Bugün, linuxogrenmekistiyorum.com‘u tanıtmak istiyorum. Evet, böyle bir bloga ihtiyaç vardı. Linux kullanımının yaygınlaştırılması elbette samimi bir üslupla kaleme alınan bloglar sayesinde olabilir. Linuxogrenmekistiyorum.com ise işte böyle bir blog.
Ben tasarımla ilgilenen biri değilim. Benim “önceliğim” her zaman sadelikten yana olmuştur. O yüzden bu blogu sevdim.
Linux’la ilgilenmek veya Linux kullanmak isterseniz, bu blogu takip edin derim.
Şehrimizde çok sayıda “konak” var. Bu konakların çoğu ya kullanılmıyor ya da tamir bekliyor. İşte bu “konaklardan” biri olan Şehitoğlu Konağı geçenlerde hizmete girdi. Gittik, gezdik, gördük demiyorum. Mutlaka yanından geçmişimdir:) Bir konağın yeni misafirlerini ağırlamaya başlaması kadar güzel bir şey olamaz. Bu, yeniden hayata dönmek gibi bir şey…
Umarım, Şehitoğlu Konağı gerçekten misafirlerini iyi ağırlar da, Afyon’da bir “ağırlığı” olur.
Darısı diğer konakların başına diyor, Şehitoğlu Konağı’nın sizleri beklediğini buradan duyuruyoruz.
Blogları ilk tanımaya başladığımda karşıma ilk çıkan bloglar “seyahat blogları” olmuştu. Epeydir seyahat bloglarında yeni bir şeyler var mı diye bakmamıştım. Pek çok “bisikletli seyahat” blogunun olduğunu gördüm. Bu bloglardan birkaçını okuyunca inanın bisiklet alasım geldi. Bu ne müthiş bir enerjidir, anlatamam. Onlara imrendim. Benim şimdilik böyle bir imkanım yok.
Linux blogları ve diğer konulardaki blogları okumaktan bir müddet ihmal ettiğim seyahat bloglarının ne kadar değiştiğini ve şehirlerin tanıtımında ne kadar önemli hâle geldiklerini anladım.
Bugün size ilimizi keşfe çıkan bir bisitlet tutkununun blogunu tavsiye edeceğim.
Eğer bisikletiniz varsa, mutlaka bir tura katılın derim. Ama bisiklet almadan ve seyahate başlamadan önce mutlaka bisikletle seyahat edenlerin bloglarına uğramınızı tavsiye ederim.
Şuradaki blogda bir bisiklet seyyahı ilimizde nereleri gezmiş, okuyalım.